Elektrikli Motorlar, Bağımsız Uçan Uçaklar, Bireysel Müşteri Gereksinimlerine Göre Özel Olarak Tasarlanmış Hava Yolculuğu. Bütün Bunlar, Otomotiv Sektöründeki Kadar Hızlı Olmasa Da Havacılık Endüstrisini Hareketlendiren Ve Heyecanlandıran Trendler. Bir Uçağı Üretme Ve Teslim Etme Maliyetinin Önümüzdeki On Yıl İçinde İse %25 Düşmesi Beklenirken, Esas Belirleyici Konu İse Yolcuların Deneyimi Olacak.
Dünyanın en büyük teknoloji şirketlerinden biri olan Dassault Systèmes bünyesinde Havacılık ve Savunma Başkan Yardımcısı olarak görev yapan Michel Tellier havacılık endüstrisinin bugününü ve yarınını teknoloji perspektifinden yorumladı.
Tellier’e göre; Önümüzdeki 20 yıl boyunca, endüstrideki büyüme kesinlikle Asya ve Afrika’da yer alan pazarlar tarafından yönlendirilecek. Bu bölgelerde büyük bir talep varken, günümüzde büyük uçak üreticilerinin üretimi daha sorunsuz hale getirmeleri, tedarik zincirini optimize etmeleri, otomasyonu ve diğer yeni gelişmeleri üretim sürecine entegre etmeleri gerekiyor. Burada önemli olan nokta ise yatırım yaparak daha fazla kapasite oluştururken esnek kalmayı başarabilmek olacak. Uçak üreticileri sadece bu şekilde ürünlerini daha hızlı sunabilecek. Bir uçağı üretme ve teslim etme maliyeti, son on yılda %25 oranında azalırken, önümüzdeki on yıl içinde ise %20-25’lik bir düşüş daha bekleniyor.
Yolcu deneyimini iyi analiz eden kazanacak
Havayolları şiddetli bir rekabetle yüz yüze. Bu mücadeleyi kazanmak isteyenlerin uçakları yolcular için nelerin konforlu hale getirdiğini anlaması, yani yolcuların deneyimlerini iyi analiz etmesi gerekiyor. Havadaki koşullar yerde bulunan koşullara giderek daha fazla yaklaşıyor. Konfor; koltuklarda, kabinin şeklinde ve eğlence amaçlı sunulan elektronik cihazlarda gözle görünür bir biçimde yer alıyor. ‘Sizin için yolculara üstün bir yolculuk deneyimi sunmanızı sağlayacak bir uçak üreteceğiz’ diyebilen üreticiler artık daha avantajlı olacak.
Üretim esnekleşecek
Üretim tarafında ise; endüstride, şu anda daha hafif ve daha esnek olacak yeni malzemelere bir sürü para yatırılıyor. Bunların üretimleri daha esnek olacak çünkü parçaları çok daha hassas şekilde üretebiliyoruz ve 3D baskı kullanabiliyoruz. Dijital bir ikiz, yani bir uçağın dijital yansıma görüntüsünü yaratmak pek çok şeyi değiştirecek. Üreticiler, yalnızca üretim sırasında değil, aynı zamanda uçak devreye alındığında da bunu kullanabilecekler. Bu da gerçek çalıştırma sırasında tüm verileri toplayabilmelerine olanak sağlayacak ve onlara geliştirmeler yapmak için hemen kullanılabilecek önemli bilgiler verecek. Başka bir alan ise elektrikli uçakların bataryalarının geliştirilmesi olacak.
Uçağın hizmete girdiği aşama, artık bütün endüstrinin kattığı değer açısından çok daha önemli bir rol oynuyor. Yeni bir odak noktası ortaya çıkıyor; satış sonrası ürünlere ve hizmetlere odaklanmak, yani yedek parçalar, bakım ve ek hizmetlerle ilgili işler. Türbin üreticileri gibi OEM’ler de bu işle ilgili olarak kendileri için giderek daha fazla şey keşfediyor. Her şey, uçağın ürettiği verilerin değeri ve bu verilerin yenilikçi hizmetlere nasıl yönlendirilebileceği konuları etrafında dönüyor ve dönmeye devam edecek. Tamamen yeni iş modelleri ortaya çıkıyor. Örneğin General Electric, Rolls-Royce ve Pratt gibi türbin üreticileri, kısa süre önce havayollarına türbin performansı satmaya başladılar, gerekli olduğu zaman bakım, yedek parçalar ve değiştirme konularında tam sorumluluk üstleniyorlar. Bu üreticiler, uçağın genel performansı bağlamında türbin performansına ilişkin olarak pek çok veri elde ediyorlar. Bu da inanılmaz derecede önemli ve verilerin büyüklüğüne göre doğrudan türbinlerin geliştirilmesine katkı sağlayabilecek bir geri bildirim.
60 ile 200 km arasında isteğe bağlı havacılık pazarı gelişebilir
Elektrikli motorlar, bağımsız uçan uçaklar, bireysel müşteri gereksinimlerine göre özel olarak tasarlanmış hava yolculuğu... bütün bunlar, otomotiv sektöründeki kadar hızlı olmasa da havacılık endüstrisini hareketlendiren trendler. Önümüzdeki 20 yıla baktığımız zaman, bizi en çok ilgilendiren şeyler 60 ile 200 km arasındaki mesafeler olacak. Otomobiller bu durumda her zaman en iyi seçenek değil. 2040 yılına kadar 3DEXPERIENCE platformumuzun yardımıyla, ABD’de kurulan Joby Aviation şirketi tarafından sağlanan hizmetlerde olduğu gibi, elektrikle çalışan uçaklarla hizmet sunulan isteğe bağlı havacılık için bir pazara sahip olabiliriz.
Yeni kurulan diğer şirketler ise insanları bir yerden alıp başka bir yere bırakabilen uçaklar ve özerk insansız uçaklar tasarlıyor. 200 ile 1.000 km arasındaki kategoride de bazı şeyler değişiyor. ABD ve Avrupa’da yeni kurulan çeşitli şirketler, yeni nesil elektrikli ve hibrit bölgesel uçakların tasarımı üzerinde çalışıyor. Bu uçaklar çok daha sessiz ve günümüzün uçaklarından daha az emisyon yaratıyor. Ayrıca kalkış ve iniş için daha az alana ihtiyaç duyuyorlar, bu sayede şehirlere ve dolayısıyla bunları kullanan insanlara daha yakın olabiliyorlar.
Havacılık alanındaki bu değişiklikler stratejik açıdan Dassault Systemes için ne anlama geldiğini yorumlayan Tellier, şunları söyledi: “Bizim kökenimizde havacılık var, geçmişte ilk müşterilerimiz bu endüstriden geldi. Uçak mühendisliği konusundaki derin uzmanlığımızı kullanarak, bugün tasarım ve mühendislik, simülasyon ve üretim planlama alanlarında diğer endüstrilerde de kullanılan pek çok yenilik geliştirdik. Benzer şekilde 3DEXPERIENCE platformu, uçak endüstrisindeki dijital entegrasyonun sonucu olarak büyüdü. Otomotiv endüstrisi artık Dassault Systemes için de önemli bir faktör, çünkü daha yüksek hacimler ve daha fazla verimlilik buradaki en önemli noktaları oluşturuyor. Ve buradan havacılık endüstrisinin geleceği için dersler çıkarabiliriz. Daha büyük bir mobilite tablosu söz konusu olduğunda, gelecekte iki alan arasında daha fazla yakınlaşma göreceğiz. Bu da uzun yıllar boyunca edindiğimiz yetkinliği kullanabileceğimiz nokta olacak. Ben buna sistem üzerinde sistem mühendisliği diyorum: sadece bir otomobil ya da uçak tasarlama becerisi değil, aynı zamanda tek ve aynı mobilite altyapısına sorunsuz sığabilecek bir otomobil ya da uçak tasarlama becerisi.”