Avrupa, Asya ve Afrika kıtaları ortasındayız. Kültürümüz engin ve uyumlu, insanımız sıcak. Bu nedenle de tüm bu kıtalardaki firmalarla aynı anda iş yapabilen bir ülkeyiz. Buna karşın neden Çin’in son yıllarda başardığı gelişimi, bir teknoloji ve üretim merkezi olarak farklı bir boyuta çıkaramıyoruz? Gerçekleştirilemeyecek bir vizyon, imkansız bir ufuk mu?
Böylesi sorulara özgüvenle yanıt vermemizi sağlayan şey bazen dünyanın en büyük sanayi fuarında karşınıza çıkabiliyor…
K-Fuarı’ndaki ortak gözlem
Düsseldorf’un üç yılda bir ev sahipliği yaptığı dev sanayi buluşması K Fuarı, bu yıl 16 Ekim’de kapılarını açtı. Sanayinin lokomotif sektörlerinden olan otomotivin fuardaki ağırlığı hemen fark ediliyordu. Aslında teknoloji üretemeyen bir ülkenin çalışanları olarak, standlar arasında gezinirken gördüğümüz ürünler karşısında şaşkınlık yaşadığımızı söylememiz beklenir. Ancak hiç de öyle olmadı.
K-Fuar’ının hollerinde gezinirken, sektörde omuz omuza çalıştığımız insanlarla sık sık karşılaştık, sohbet ettik. Ortak gözlemimiz, stantlarda gördüklerimizin bizi çok da şaşırtmamasıydı. Teknoloji üretebilme yetisi olan ülkelerin büyük markalarının görücüye çıkardıkları yenilikler ve ürünler, aslında bizim de halihazırda kullandığımız ya da bizden çok da uzak olmayan yaklaşımlardı.
Gözlemlerimizi, gelişen teknolojiyle paralel olarak ilerlemeye başladığımızın göstergesi olarak okumak gerekir. Henüz teknoloji üretemesek bile teknolojiyi kullanmanın da önemli bir vasıf olduğunu düşünmek, hiç de yabana atılır bir yorum olmayacaktır. Teknoloji gelişimini küçümsememek koşuluyla; akılcı bir eleştiriyle yaklaşmalı, eksik kalan yanımızı da gözümüzde çok büyütmemeliyiz. Asla kapatılamaz bir açığımızın olduğunu kabul etmemiz, kendimizi anlamsız bir biçimde baltalamak olacaktır.
Göz kamaştırıcı bir fuar organizasyonu
Fuar -plastik ve kauçuk üretimi, şekillendirmesi başta olmak üzere- konuyla ilgili yan sektörlerle birlikte, bir çok firmayı tanıma, yeni bağlantılar kurma ve ilişkileri güçlendirme fırsatı sundu. Yeni teknolojilerin görücüye çıkarıldığı ve 3 yılda bir yapılan fuar, yine göz kamaştırıcıydı.
Hazırlanan broşürlerden, düzenine; internet sitesinden, akıllı telefon uygulamalarına; ulaşım olanaklarından, restoranlara kadar birçok noktada örnek bir fuardı. Umarım gelecekte benzer büyüklükte organizasyonlar Türkiye’mizde de düzenlenir.
Bu noktada fuarda dikkatimi en çok konu olan teknoloji geliştirme ve uygulaması üzerine yoğunlaştırmak, buna biraz kafa yormak istiyorum. Böylelikle öğrenme noktaları çıkarmaya ve çözüm önerileri getirmeye çalışacağım. Otomotiv sanayisinde plastik enjeksiyon bazlı çalışan firmalardan biri olan Farplas A.Ş’de çalıştığım için, bakış açımı bu doğrultuda tutacağım.
Sektör bileşenlerinin sinerjisi = inovatif ürün
Fuarda asıl odaklandığım konu, araç hafifletme mantığında güçlerini birleştirmiş firmaların beraberce ürettiği teknoloji ve ürünlerdi.
Teknolojinin akılalmaz ilerlemesiyle birlikte, gerçekleştirilen ilerlemelerin tümüne aynı anda (sektörde ne kadar büyük oyuncu olursanız olun) adapte ve hakim olmak artık pek de mümkün görünmüyor. İşte bu nedenle, oyuncuların oluşturduğu konsorsiyumların yarattığı sinerji önemli bir işarettir.
Plastik hammadde üreticileri, plastik enjeksiyon makine üreticileri, kalıp teknoloji üreticileri, üniversiteler ve proses geliştirmeci firmaların bir araya gelerek yarattıkları bu sinerji, oldukça inovatif yaklaşımlar sağlamış ve olayı bütünüyle görme adına işe yaramışa benziyor. Dolayısıyla “Ben yaptım, oldu.” yaklaşımı, bırakın ülke yönetim tarzını, teknoloji içinde bile geride kalmış; katılımcı yaklaşımların daha iyi bir strateji olduğu net bir biçimde ortaya çıkmıştır. Bu şekilde riskler azaltılıyor, maliyetler düşüyor, her şey daha kolay yönetiliyor ve tüm bunlar da sonuç olarak daha iyi bir ürünün ortaya çıkma olasılığını ciddi biçimde arttırıyor.
Türkiye sanayisinin durumu
Türkiye’nin sanayileşme süreci belki kuruluş yıllarında yapılan atılımlarla başladı; ancak özellikle lokomotif sektör olan otomotivin geçmişinin son 10-15 yılla sınırlı olduğunu kabul etmemiz gerekiyor. Analizi basitleştirmek ve daha anlaşılır kılmak için, dünyada belki de en önemli sektör olan otomotiv için, bu perspektiften konuyu irdelemek daha doğru olacaktır.
Türkiye’de konumlanmış otomotiv yan sanayi kuruluşları özellikle son yıllarda ciddi bir atılım göstermiş, üretim anlamında verimliliği ve düşük maliyetli insan gücünü de kullanarak dışsatımı arttırmıştır ve bu artış sürmektedir. Tabi ki bu büyümede ana sanayilerde “yerlileştirme” adı verdiğimiz maliyet düşürme ve yetkinlikleri arttırma projelerinin önemi yadsınamaz.
Ülke olarak iç dinamikleriniz yeterli değilse, dışsatımı sanayi gelişimimizin en önemli parametresi olarak görmek hiç de kısır bir yaklaşım olmaz. Bunun yanında, firmalar, katma değeri yüksek ürünler üretme konusunda da ellerindeki olanakları zorlamaya çalışmaktadır. Ancak tabi ki, Türkiye’deki çarpık ve plansız ilerlemeyi de görmezden gelmemeliyiz.
Bu doğrultuda düşünüldüğünde Türkiye’nin zincirdeki yerini anlayabilmek, doğru ve gerçekçi bir analiz -geniş bir bakış açısıyla- dünyayı algılamaya çalışmaktan geçiyor. Durumumuzun ne ülke yönetiminin belirttiği gibi parlak, ne de bu teze muhalif olanların belirttiği kadar da berbat olmadığını görmemiz gerekiyor. Kişisel olarak, potansiyelimize göre normalin altında olduğumuzu düşünüyorum.
Her iki tezin de bizi bir yere taşıması olanaksız. Sorun olmadığını düşünüyorsanız, gelişemezsiniz. Bulunduğunuz durumdan çok daha kötü olduğunuzu düşünüyorsanız, gelişim için gereken motivasyonu ve işbirliğini kolay kolay sağlayamazsınız. Bu nedenle durum analizini bilimsel verileri kullanarak yapmalıyız. Sorunu doğru tanımlamalı, çözüm yollarını çoğulcu ve akılcı bir biçimde ortaya koymalıyız. Ve en sonunda bu çözümleri gerçekleştirebilecek, zorlayıcı bir hedef tarih belirleyerek ilerlemeliyiz. Süreç içinde çıkan sıkıntıları da -durum ve ilerleme raporlarıyla- gerçeğe ve hedefe uygunluk bağlamında kontrol etmeli; gerekli durumlarda güncellemeler ve düzeltmeler yapmalıyız. Sektör ne olursa olsun, projeler bu mantıkta yönetilirler. Yukarıda belirttiğim kilometre taşlarından ödün vermek, projenin başarısını negatif anlamda etkileyecektir.
Çözüm adımlarını sıralamak
Türkiye olarak, özellikle otomotiv sektörü zincirinde yerimizi sağlamlaştırmak, vazgeçilmez çarklardan biri olmak için zaman kaybetmeden atılması gereken adımları atmamız gerekiyor. Bu doğrultuda önümüze çıkan ön önemli olgunun patent savaşları olduğunu düşünüyorum. Teknoloji üretmek ve satmak istiyorsanız, öncelikle bu sorunsala vizyoner ve akılcı yaklaşmak durumundasınız.
Üniversitelerin ve daha doğru bir saptamayla eğitim sistemimizin bu doğrultuda köklü biçimde değişmesi, bu noktada çözüm önerilerinin başında yer almalıdır. Maalesef, sanayi ile üniversite arasında sağlanan entegrasyon daha emekleme dönemindedir ve en başta düşünülmesi gereken konudur. Üniversite eğitiminde teorik bilgilerle şişirdiğimiz mezunlar, çalışmaya başladıklarında her şeye sıfırdan başlamakta, birçoğu bu nedenle motivasyonunu kaybetmekte ve adapte olamamaktadır. Bu da kapasitelerinin yeterince kullanılamamasına, ciddi bir iş verimi kaybına ve ülke olarak zaman kaybetmemize neden olmaktadır. Devlet politikasının, gelişen teknolojiye uygun biçimde, sektörel beklentilere göre çizilmesi ve üniversite yönetimleriyle 3-6-12 aylık toplantılarla, vizyon birlikte belirlenmelidir. Üniversite sıralarında verilen dersler ve içerikleri ancak Türkiye vizyon belirleyicilerinin ortaklaşa alacağı akılcı kararlarla düzeltilebilecektir.
Bu konuda, üniversite öğrencileri ve öğretim görevlilerinin sanayi kuruluşlarında eşzamanlı olarak çalışmalarının sağlanması, öneri olarak sunulabilir. Bir aylık ciddiyetsiz stajlar yerine daha uzun soluklu çalışma fırsatları yakalanabilirse; mezun olan öğrencilerin adaptasyon süreci ve birim zamanda katacakları yarar önemli ölçüde arttırılabilir. Bunu uygulayan Almanya’nın teknoloji üretiminde ve bu konudaki liderliği açıkça görülmektedir.
Çok çalışmak mı lazım?
Yunanistan’da çalışan bir kişi yılda ortalama 2000 saat; bir Alman ise 1400 saat çalışmaktadır. Ancak verimlilik olarak değerlendirildiğinde Almanların %70 daha fazla verimlilikte çalıştıkları görülmektedir. Bu verinin, “Çok çalışmak lazım!” tezini doğrudan çürüttüğü açıktır. Gelişim için çalışkanlık önemli bir özellikse de, verimlilik ekseninde değerlendirilmeden bir sonuca varmak tehlikeli olabilir. Performans değerlendirme yöntemleri bu noktada önemli bir kontrol mekanizması sağlayabilir. Geliştirilen projeler de mutlaka bir yatırım kalemi olarak görülmelidir.
Bir örnekleme de Türkiye kalıpçılığı üzerine
Bir başka örnek de plastik ürün üretim sektörü için gerekli olan işgücü için verilebilir. Maalesef Türkiye’de, bu sektörde temel öğelerden biri olan kalıp konusunda, bölümü olan bir üniversite bulunmamaktadır. Sanayide kullanılan her parçanın üretimi için gerekli olan kalıp, nasıl olur da es geçilmektedir, anlam vermek güçtür. Gazi Üniversitesi’nde bulunan kalıp öğretmenliği bölümünün, yerini başka bir bölüme bırakmasıyla bu konuda hiç bir öğretim kurumu kalmamıştır. Kalıp üretim teknolojisi gibi kilit bir dalda, ciddi işgücü sorunu yaşanmaktadır. Kalıpçılar bu konuda oldukça sıkıntılı ve sürdürülebilir başarı elde etme konusunda kaygılıdırlar.
İşte bu nedenle örneğin otomotiv plastik enjeksiyon sanayisi için gerekli olan enjeksiyon kalıplarının neredeyse %80’ni dışalım yoluyla Çin, Almanya, Portekiz gibi ülkelerden almaktayız. Bunun nedeni ise teknik olarak Türkiye’de yapılamaması değil; tedarikçilerin kapasite ve finansal yetersizliğidir. Üst düzey kalıp teknolojileri konusunda tabi ki dışa bağımlılık devam etmektedir; ancak sektör gelişimiyle bu sorun da ortadan rahatlıkla kaldırılabilir.
Konuyu karmaşık hale getirmek, çözümsüzlük batığına sokmak kolaydır. Bir an devletin Türkiye’deki kalıpçılara ciddi bir biçimde teşvik verdiğini; çalıştırdığı her mühendis için bu teşviği arttırdığını düşünelim. Bu şekilde kalıpçıların yeni mezun mühendislere daha iyi maaşlar verdiğini, gelecekte hem kariyer hem de kazanç olarak daha iyi olanaklar sağlayabileceği yapıyı oluşturduğunu varsayalım. Ancak bu dinamizmle sektörel gelişim sağlanabilecek ve sektör tercih nedeni haline gelecektir. Aksi durumda, üniversitede 4-5 yıl mühendislik okuyan mühendis adayları; bankalarda ve satış firmalarında, diğer sektörlere kıyasla 2 kat fazla maaşları ister istemez tercih edecek; üniversite öğrenimi süresince edinilen bilgi, devletin ayırdığı kaynaklar ve verilen emek kaybedilecektir.
Potansiyelimiz kıtaları aşacak güçte
Ülkemizin kaynaklarını anlamsız biçimde çarçur etmek bu kadar kolay olmamalıdır. Kaynaklarımızı doğru kullanmazsak üretim verimliliğimiz düşer. Üretimi geliştiremeyiz. Üretimi geliştiremeyen ülkelerde artı değer tamamen satış yapan firmalara kayar ki, bu da üretim yapan firmaların yerinde saymasına neden olur. Bu temel bir kısır döngüdür. Bu nedenle de biz hep bağımlı bir ülke olarak, edilgenliğimizi sürdürür dururuz. Geleceğimiz için verilecek kararlar -bugün olduğu gibi- hep sınırlarımız dışında alınır. Biz de sıranın ne zaman bize geleceğini hayal eder dururuz. Çünkü hiçbir zaman gelmeyeceğini kabul etmek ağırdır...
Bitirirken, potansiyelimizin yerinde olduğunu kabul etmeli; ancak bu potansiyeli harekete geçirmek için de akılcı ve bilimsel çözümler üretmemizin zorunlu olduğunu da görmeliyiz.
Kültürel olarak da çok önemli avantajlarımız var. Her kültüre kolayca adapte olabiliyoruz. Gerek Uzakdoğulu gerek Avrupalı firmalarla aynı anda çalışabiliyor ve uyum sağlayıp başarılı olabiliyoruz. Bu ise güçlü bir kültürel mozaiğe sahip olduğumuzun en önemli göstergelerinden yalnızca biri… Birlikte hareket edemediğimiz, kişisel çıkarlarımızı ülke çıkarlarının önünde tuttuğumuz, bilimsel gelişimi ve geleceği okul sıralarına indirgeyemediğimiz için sonuç alamıyoruz. Belki de ülkemizin her karışını, güzelliklerini, insanlarını, çocuklarımızı hesaba katmadan ve gerçek anlamda sevmeden aldığımız kararlarımızdır yerinde sayma nedenimiz...
Neden Çin’in son yıllarda başardığı gelişimi; Avrupa, Asya ve Afrika kıtalarının ortasında, bir teknoloji ve üretim merkezi olarak farklı bir boyuta çıkaramıyoruz? Zor; ancak gerçekleştirilemeyecek bir vizyon olduğunu kim söyleyebilir?
5. Ulusal Kalıpçılık zirvesi, 1 Ekim 2015 tarihinde, UKUB’un önderliğinde gerçekleştirilmişti. Sektör oyuncularıyla bir araya gelme, sohbet etme, karşılaşılan probleml DEVAMI...
“Kalıp üreterek ülke kalkınmasına destek olabilir miyiz?” sorusundan sonra bu iş kolu için Türkiye ve Dünya pazarı potansiyeline bakmamız, tek başına yeterli DEVAMI...
Avrupa, Asya ve Afrika kıtaları ortasındayız. Kültürümüz engin ve uyumlu, insanımız sıcak. Bu nedenle de tüm bu kıtalardaki firmalarla aynı anda iş yapabilen bir DEVAMI...
Türkiye’nin ilk nanoteknoloji şirketi olan Nanografi Nano Teknoloji A.Ş. (Nanografi) ile Makine ve Kimya Endüstrisi A.Ş. (MKE)arasında Türkiye’nin savunma sanayisinin yerlileşme ve millileşme hedefine hizmet edecek DEVAMI...
Ulusal Kalıpçılık Zirvesi’nin on üçüncüsü, 10 Ekim 2024 tarihinde Ulusal Kalıp Üreticileri Birliği (UKUB) tarafından, “Yapay Zeka mı, Yapay İnsan mı?” temasıyla, Gebze Otomotiv Yan Sana DEVAMI...
Geçen 2 yıl içerisinde gelişen yeni teknolojileri ve pazarın dinamiklerini yakından tanıma fırsatı sunacak olan Maktek 2024 Fuarını bu anlamda oldukça önemli buluyoruz. Talaşlı ve talaşsız imalat sanayisinin DEVAMI...
Türkiye’nin önde gelen takım tezgahı tedarikçilerinden GNC Makina, MAKFED Türkiye Makina Federasyonu tarafından “Dayanıklılık ve Sürdürülebilirlik” temasıyla düzenlenen Makine Zirves DEVAMI...
Dünya devlerinin portföyündeki tüm araçların kabin, bagaj, tavan, kapı, çamurluk, şase gibi bütün sac aksamlarının kalıplarını ve seri imalatını yapan Sarıgözoğlu, bu kapsamlı üretim yeten DEVAMI...
V’Steels ve Primus Coating firmaları tarafından düzenlenen ‘Kalıplarda Çelik Seçimi ve PVD Kaplamalar’ semineri 23 Ekim 2024 tarihinde Eskişehir Sanayi Odası’ nda gerçekleşti. D DEVAMI...
DEVAMI...
Koç Topluluğu şirketlerinden Otokar, ticaretin yükünü hafifleten ATLAS kamyon ailesinin yeni üyesi, yüzde 100 elektrikli e-ATLAS’ın ilk satışını gerçekleştirdi. Bu satışla Otokar, Türkiye&rsqu DEVAMI...
Proemtia’nın 1. Yıl & Sektör Buluşması etkinliği kapsamında “Alüminyum & Demir Çelik Sektöründeki Gelişmeler ve Gelecek Beklentiler” paneli 2 Mayıs 2024 tarihinde İş Kuleleri İstanbul&rsquo DEVAMI...
9 - 12 Ekim 2024 tarihleri arasında BI-MU’nun 34. gerçekleşecek, işleme ve deformasyon takım tezgahları, robotlar, otomasyon, dijital ve katmanlı üretim, yardımcı teknolojiler ve kolaylaştırıcılar ana imalat endüstrisin DEVAMI...