Değerli Sektör Mensupları,
19 Eylül tarihinde, dokuzuncusu düzenlenen, “Yerli Kalıp, Güçlü Sanayi” temalı Ulusal Kalıpçılık Zirvesi, Gebze’de Otomotiv Yan Sanayii İhtisas Organize Sanayi Bölgesi’nde (TOSB), 350 üst düzey sektör mensubunun katılımıyla gerçekleştirdik.
Kalıpçılık sektörü olarak, imalat sanayi tedarik zincirin bir araya getiren ilk geniş katılımlı toplantımızı bundan yaklaşık 10 yıl önce gerçekleştirmiştik.
İlk organizasyonun amacı ve çağrı başlığı ‘kalıp tedarikinde yurtdışına bağımlılığın azaltılması, ulusal kalıpçılığın geliştirilmesi ve kalıp ihracatının arttırılması’ idi.
Bu ilk semineri düzenleme ihtiyacı, neden ve nasıl ortaya çıkmıştı, tekrar hatırlamakta fayda var:
Dönemin OSD Genel Sekreteri Prof. Dr. Sayın Ercan TEZER Hocamızın destek ve katkılarıyla, otomotiv kalıplarının daha fazla yerli imkanlarla tedarik edilmesine yönelik bir çalışma grubu oluşturulmuştu.
OSD-TAYSAD-UKUB temsilcilerinin katıldığı bu ortak çalışma grubu toplantılarında, ana ve yan sanayi firmalarının, Türk kalıp sektörünü neredeyse hiç tanımadığı ortaya çıkmıştı.
Bu durumu düzeltmek adına, UKUB olarak önerimiz şu olmuştu:
Tarafsız bir sektörel değerlendirme yapmak üzere, ortak bir audit heyeti oluşturalım.
Bu heyet, farklı ölçek ve tipte kalıp üreten 20-25 kalıp firmasını denetlesin.
Denetleme sonuçları üzerinden bir SWOT analizi yapılsın.
Zayıf yönlerin geliştirilmesine ve tehdit unsurlarının ortadan kaldırılmasına yönelik bir aksiyon planı oluşturulsun.
Çalışmanın tümü raporlanarak otomotiv tedarik zincirinin üyeleriyle paylaşılsın.
Bu kapsamda derhal planımızı yaptık ve firma ziyaretlerine başladık. Bu ziyaretlerden birinde, tanıtım sunumu yapan firma sahibi, birkaç kalıp gösterip hangi OEM için yaptıklarını belirttiğinde, adı geçen OEM’in satın alma müdürü olan audit üyesi, “biz bu kalıpları sizden almadık, yurtdışından aldık” diye ikaz etti.
Firma sahibi, “doğrudur, biz bu kalıpları zaten sizin Türkiye’deki değil Fransa’daki fabrikanıza yaptık” deyince, yaptığımız çalışmanın ne kadar yerinde olduğu, grubun tüm üyeleri tarafından o an idrak edilmiş oldu.
İşte ilk semineri yapma kararını, Türk kalıp sektörünün durumunu daha net ortaya koymak amacıyla, bu çalışmanın hemen ardından almış ve UKUB üyelerinin ürettiği, özellikle ihraç edilmiş kalıplarda basılmış parça örneklerinin de sergilendiği, mini bir kalıp fuarı havasında TOSB binasında gerçekleştirmiştik.
Bu başlangıç, otomotiv tedarik zincirindeki KALIP halkasının hak ettiği yeri alması yolunda önemli bir adım oldu ve devamında bir çok kalıpçımız, ana ve yan sanayi firmaları ile doğrudan çalışma imkanına kavuştular.
Ancak, hem biz kalıpçıların hem de devlet politikalarının eksiklerinden ve hatalarından dolayı, maalesef halen yurt dışından, çok fazla kalıp tedarik edilmekte.
Bu noktada bizim düzeltebileceğimiz birçok konu olmakla beraber, sektörümüz aleyhine olan ve bizim henüz değiştirmeye gücümüzün yetmediği birçok hatalı devlet politikası da mevcut.
Takım çeliğine uygulanan ek vergiden tutun, sanayi yağlarından alınan ÖTV’ye, kalıp ithalatı için teşvik ve vergi muafiyeti sağlanmasına kadar Türk kalıpçısının rekabet gücünü azaltan birçok örnek sayabiliriz.
Bu olumsuzluklara rağmen, Türk kalıpçısının fiyat, süre ve kalite anlamında halen rekabetçi olabildiği birçok kalıbın, yine de yurtdışına sipariş verildiğini üzülerek görmekteyiz.
Bu sorunu aşmak amacıyla, UKUB olarak, 10 yıl önce yaptığımız çalışmayı günümüz şartlarına uygun hale dönüştürerek, yeni ve çok daha geniş kapsamlı bir çalışma başlattık.
Bu çalışma programının sloganını ve 9. Ulusal Kalıpçılık Zirve’sinin ana temasını da bu yüzden “Yerli Kalıp Güçlü Sanayi” olarak belirledik.
Bu çalışmanın bir parçası olan UKUB tanıtım filminin ilk sürümünü paylaştık. Youtube kanalımızdan ‘UKUB Türk Kalıp Sektörü Tanıtımı’ videomuza ulaşabilirsiniz. Geçtiğimiz 10 yıl içerisinde kalıpçılık dünyasında, tabiri caizse “oyunun kurallarını değiştiren” gelişmeler neler oldu bir göz atalım:
Kalıpçılık endüstrisi üzerindeki en büyük etkiye sahip değişim, diğer birçok sektörde de olduğu gibi dijitalleşme oldu. Üretim bilgisinin dijital olarak toplanması, veriye dönüştürülmesi ve daha sonra neredeyse 0 hata ile yeniden kullanabilme becerisinin kazanılması, kalıpçılık süreçlerinin standartlaşmasını, teslim sürelerinin kısalmasını ve daha rekabetçi olmamızı sağlamıştır.
Dijitalleşmenin sektörümüze kazandırdığı bir başka nimet, kağıtsız imalat kavramı olmuştur. Bilgi akışı için kullandığımız teknik resim, yazılı-sözlü talimatlar, form ve dokümanlar yerine günümüzde CAD/CAM/CAE, ERP/MRP ve PDM gibi yazılımlar, ihtiyaç duyduğumuz her türlü bilgiyi ve bilgi akışını sağlamakta, üretimi hızlandırmakta ve doğruluğu artırmaktadır.
Otomasyon ve Robotik Teknolojilerinin gelişmesi, kalıpçılık endüstrisinin, karanlık fabrika konseptine daha da çok yakınlaşmasını sağlamıştır. İş parçası, kesici takım ve elektrot ayarlarının tezgaha yüklenmeden önce dışarıda yapılmasını sağlayan otomasyon sistemleri, tezgah içi ölçme, kontrol ve kompenzasyon sistemleri, tezgahtan tezgaha iş parçası ve takım transferi yapabilen robotik sistemler ve imalat hücrelerinin kullanılmasıyla kalite maliyetleri neredeyse 0’a düşmüş, verimlilik artmıştır.
LASER teknolojisinin, ölçme, kontrol, kaynak, desen ve gravür işleme süreçlerinde kullanılması, bu süreçlerin doğruluğunu ve verimliliğini artmıştır.
5 eksen-yüksek hızlı işleme teknolojisinin gelişmesiyle EDM kullanımı önemli ölçüde azalmış, kimi durumda tamamen ortadan kalkmıştır. Sert çeliklerin ve karmaşık geometrili parçaların yüksek yüzey kalitesi ve 3-5 mikron toleranslarda işlenebilmesi, kalıp yapım sürelerini azaltmıştır.
Eklemeli imalat teknolojisi sayesinde, kalıp yapılmadan ürün doğrulaması mümkün hale gelmiş, karmaşık parçaların bu yöntemle oluşturulabilmesi sayesinde çevrim süreleri kısalmış, parça doğruluğu artmıştır.
Kalıp bakım süreci, artık sorun yaşanıp kalıp durduğunda uygulanan düzeltici bir süreç olmaktan çıkmış, önleyici bakım yaklaşımı olarak, veri disiplini ve çalışan sorumluluğu ile birlikte hassas izleme ve düzeltici faaliyetleri kapsayan, kalıp durma sürelerini azaltmaya yönelik proaktif bir sürece dönüşmüştür.
Bilgisayar teknolojilerinin gelişmesi, CNC sistemlerinin, güçlü mühendislik bilgisayarlarının maliyetlerini düşürmüş, daha kolay satın alınabilir hale gelen CNC tezgahlar, CMM’ler, tarama cihazları ve gelişmiş mühendislik yazılımları sayesinde, atölyeler daha az çalışanla, daha yüksek iş kabiliyeti ve kapasitesi kazanmışlardır.
CAD/CAM/CAE ve analiz yazılımlarının sürekli gelişmesiyle, daha karmaşık parçaların kalıplanması kolaylaşmış, Moldflow, Autoform, Magma gibi analiz yazılımlarını kullanan kalıpçılar, çok daha hızlı ve düşük maliyetle doğru sonuca ulaşır hale gelmişlerdir.
Üretim ve yönetim süreçlerine uygulanması ile birlikte, kalıpçıların iş yapma ve değer yaratma biçimlerini kökünden değiştiren bu teknolojik gelişmeleri tetikleyen, bizi daha verimli ve daha üretken olmaya zorlayan sorun ve tehditlerdir, aslında: Nedir bu sorun ve tehditler onları da özetleyelim: Kalıp tedariki için, kalite problemlerine rağmen, daha düşük maliyetli ülkelerin tercih edilmesi bu tehditlerin başında gelmektedir. Müşteri ve tedarikçi ilişkilerinin küresel rekabetten dolayı sürekli değişmesi, biz kalıpçıları yeni pazarlar ve yeni müşteriler bulmak için, yeni pazarlama ve satış stratejileri, yeni kabiliyetler geliştirmeye mecbur bırakmaktadır.
Küresel rekabetin olumsuz etki ve baskısı altında, sürekli artan üretim maliyetlerine rağmen hiç değişmeyen hatta gitgide azalan kalıp fiyatları ve kötüleşen ödeme koşulları hepimizi zorlamaktadır.
Rekabet gücünü koruyup mücadeleye devam etmek için, teknolojik gelişmelere ayak uydurmak ve teknolojiye yatırım yapmak zorundayız.
Standartlaşma, uzmanlaşma, üretim sürecini destekleyen teknolojilerin bulunması ve uygulanması gerekliliğini göz ardı etmemeliyiz.
Uzun vadeli iş planlama eksikliği, yatırımın gerçek getirisi hakkında anlayış eksikliği, iyi bir süreç geliştirmeden tek başına yeni teknoloji satın almanın sadece kalıp maliyetini arttıracağının farkına varamamak, çözmemiz gereken sorunlardandır.
Müşterinin “daha hızlı, daha iyi, daha ucuz” kalıp beklentisini karşılayabilmek için müşteri kavramını yeniden tanımlamalı, süreç odaklı üretim stratejisini benimseyerek tabiri caizse, kalıp yapmayı yeniden öğrenmeliyiz.
İzlemek ve kontrol edebilmek için tüm süreçlerimizi yeniden modellemeli, ölçütleri tanımlayarak rakamlarla ifade edilir hale dönüştürmeliyiz. Yalın üretimin önemini anlamalı ve şirketlerimizi, tüm süreçleriyle tam yalın hale dönüştürmeliyiz.
Günümüzde iyi bir kalıpçı olmak tek başına hiçbir şey ifade etmiyor maalesef. Kalıp üretiminin teknoloji ve işletme yönetimi taraflarına, eşit derecede odaklanabilmeliyiz.
Kalıpçı olmaktan ziyade, kalıp üreticisi olmaya çalışmalıyız. Yatırım ile yatırım getirisi ve nakit akışı arasındaki ilişkiyi iyi öğrenmeli ve iyi yönetmeliyiz.
Son olarak: yine insan kaynağı sorunu...
İnsan kaynağı eksikliği, büyüme ve süreç iyileştirme konularında, sadece kalıpçılık değil, her sektör için önemli bir kısıt haline gelmiştir.
Saydığım sorun ve tehditlerin birçoğu sermaye yatırımı yaparak halledilecek konular gibi görünse de, uygun insan kaynağı olmadan bu dönüşüm araçları maalesef hiçbir değer yaratmayacaktır, zira bu dönüşüm için yapılması gerekenlerin tamamı İNSAN’a bağlıdır.
UKUB olarak bizim de üyesi olduğumuz ISTMA’nın 2019 raporuna göre önümüzdeki 10 yıl içinde, küresel kalıp sektöründe çalışan sayısının % 8 azalacağı öngörülmekte. Bu azalmanın temel gerekçesi olarak ta, biraz önce size saydığım teknolojik gelişmeler sayesinde, insana daha az ihtiyaç duyulacak olması gösteriliyor.
Son 5 yıldır, Amerika olsun Avrupa olsun kalıp sektörü üzerine yapılan tüm anketlerde katılımcıların istisnasız tümünün dile getirdiği ortak sorun yine İNSAN KAYNAĞI eksikliği olmuştur.
Onlardaki sorun nitelikli insan kaynağı olmaması değil, yeni nesil insan kaynağının, kalıpçılık ve benzeri, emek yoğun sektörlerde çalışmak istememesidir.
Bizdeki sorun ise, insanlarımızın az çalışarak hatta hiç çalışmadan para kazanmak istemesidir. Çalışmadan kazanmak, hak etmeden elde etmek gibi kavramlar ise bizlerin değil toplum bilimcilerimizin acilen ele alması ve çözmesi gereken konulardır.
Bizlerin hep birlikte üzerinde düşünmesi ve cevabını vermesi gereken başka sorunlar ve başka sorular var:
Biz ne yapmak istiyoruz?
Türkiye’nin hedefleri nelerdir?
Hedefler ve hedefe ulaşmak için belirlenmiş stratejiler, bireysel olarak, kurumsal olarak, toplumsal olarak anlaşılmış ve topyekün benimsenmiş midir?
Bu soruları, hepinizin iyi bildiği, yakın tarihimizden bir örnek üzerinden irdeleyelim:
Dönemin CB Cemal Gürsel’in direktifleri ile 1961’de, Eskişehir Devlet Demiryolları Fabrikası’nda bir avuç vatansever, insanüstü bir gayretle, sadece 135 günde, %100 yerli 10 adet motor ve dört araç üretmeyi başarıyor, ama ne yazık ki, ilk yerli otomobil projemiz hiçbir zaman seri üretime geçemiyor.
Peki, neden?
Çünkü maalesef, liyakata değil sadakata göre kadrolaşmış bazı devlet kurumları ve ülke çıkarları aleyhine çalışan kişiler, o dönemde de yerli üretimi teşvik etmek yerine, bu sürece köstek olmuştur.
DPT, halkın tasarruflarını üretken olmayan alanlara yönlendirerek, kaynak israfına yol açacağı gerekçesiyle “DEVRİM” projesiyle ilgili olumsuz görüş bildirmiş, Sanayi Bakanlığı bünyesindeki Otomobil Endüstrisi Tetkik Komisyonu mevcut koşullarda otomobil üretiminin Türkiye için uygun olmadığı görüşünü ortaya koymuştur.
Otomotiv sektörünün potansiyelini ve ithalata harcanan paraları dikkate almayan, karşılaştırmalı üstünlükleri dinamik değil statik yönüyle değerlendiren bürokratik zihniyetin varlığı, ülkemizin bugün dahi muhatap olduğu acı bir gerçektir.
Devrim projesinde hedef neydi?
Hedef herkes tarafından benimsenmiş miydi?
Hedefe ulaşmak için strateji ne idi?
Ülkenin en tepesindeki kişinin talimatıyla 135 günde imkansızı başar, 136. gün birileri çıkıp desin ki sen bunu boşuna yaptın...
Sanayi tarihi ile ilgili bir kitaptan, II. Dünya Savaşı’nda büyük bir yıkıma uğradıktan sonra, sanayileşmiş ülkeleri yakalamaya çalışan bir devletin, büyük umutlarla teşvik ettiği bir şirketin başarısızlığı sonrası oluşan hayal kırıklığını anlatan bir paragraf paylaşmak istiyorum sizlerle:
“Pek çok kişi, firmanın, basit tekstil makineleri imalatı olan asıl işinde kalması gerektiğini ileri sürüyordu. Zaten, ülkenin en büyük ihracat kalemi ipekti. Eğer firma, 25 yıllık çabadan sonra bile halen iyi arabalar yapamıyorsa, bu işin bir geleceği yoktu. Hükümet, firmaya, başarılı olması için her türlü fırsatı vermişti; yüksek gümrük tarifeleri ve ülkedeki yabancı sermayeli yatırımlara getirilen sert kontroller firmanın iç pazardaki yüksek karını garantilemişti. Firmanın iflastan kurtulması için kamu parası dahi kullanılmıştı. Bu durumu eleştirenler, 20 yıl önce ülkeden kovulan yabancı markaların ülkeye dönüşü için ithalatçılara yeniden izin verilmesi gerektiğini ileri sürdüler.”
Yerli üretim yapması uğruna GM ve Ford’un ülkeden kapı dışarı edildiği, merkez bankasının verdiği para sayesinde iflastan kurtulan bu şirketin adı TOYOTA’dır.
Ancak bu başarısızlık sonrasında ne TOYOTA ne de Japon devleti yılarak işin peşini bıraktı. Daha fazla çalışarak ve inanarak, küresel pazarda kendi sıralarının gelmesini beklediler.
Üretimde küresel markalar çıkarmanın sabır gerektirdiğini gösteren bir başka örnek G. Kore’dir. Yerli üretime dair planlı girişimlerine 60’ların sonunda başlayan G. Kore Devleti, ihracat odaklı üretim stratejisine sahip Hyundai, Kia, SAMSUNG, LG gibi şirketleri akıllı sanayi politikalarıyla desteklemiş ve yerlilik oranını git gide yükseltmiştir. Koreli şirketler 70’ler ve 80’leri öğrenme ve öğrendiklerini uygulama ile geçirmiş, sağlam ve emin adımlarla ilerleyerek 2000’lerin başında, otomotiv, beyaz eşya ve elektronik alanında teknolojiye yön veren onlarca küresel marka yaratmayı başarmışlardır.
Japonya ve G. Kore örnekleri küresel piyasada yer alabilmek için devlet desteğinin ve sabrederek ortaya çıkan fırsatları değerlendirmenin ne derece önemli olduğunu göstermektedir. Burada, hem şirketler hem de devlet kurumları, yerli üretim projelerine tam anlamıyla inanarak gerekli tüm çabayı ortaya koymuşlardır.
Bu ülkeler, o yıllarda sadece mevcut kaynaklarını ve iç pazarlarını düşünerek hareket etseydi, bürokratından girişimcisine kadar toplumun her kesimi, yerli üretime inanmasaydı, bugün küresel çapta bunca markaya sahip olamazlardı.
Şimdi dönelim ülkemize..
Türkiye ekonomisi ihracata dayalı olarak büyüme eğiliminde. İhracatımız, başta otomotiv olmak üzere sanayi üretimine bağlı, üretim de ithalata. Başka bir deyişle ithalat yapmadıkça ihracatı arttıramıyoruz. Sektörden sektöre değişkenlik göstermekle beraber toplam ihracatın ithalata bağımlılık oranı % 60’lara ulaşmış durumda. Otomotivde yerlilik oranı: 1980 yılında %85 iken, 2012 yılında %65 ve 2018 yılında %55 seviyesine inmiş durumdadır.
Bunu, “Dahilde İşleme Teşvik Sistemi” kapsamında yapılan ihracat ve ithalat tutarlarından da açıkça görebiliyoruz. Yürürlüğe girdiği 1996 yılından itibaren artan bir oranla günümüzde ihracatımızın yaklaşık yarısı bu sistemle gerçekleşir hale gelmiştir.
Pekiyi, nedir bu sistem?
Yurt içinde işleyerek belli bir süre zarfında ihraç etmek şartıyla, ihracatçı sanayicilere, yerlisi olsun olmasın her türlü ürünün ithal edilmesinde vergi muafiyetleri ve istisnalar sağlayarak, yerli sanayinin rekabet gücünü git gide azaltan, üretimin ithalata olan bağımlılığını da git gide arttıran bir sistemdir bu.
Birkaç güncel örnek vermek gerekirse: Otomotiv sektörünün öncü kuruluşlarından Ford Otosan, Temmuz 2018’de, yaklaşık 1,5 Milyar $ ihracat yapacağını ama bunu sağlamak için, %60 orana tekabül eden 887 milyon $ tutarında ithalat yapması gerektiğini beyan ederek teşvik belgesi almıştır.
Aynı dönemde BRİSA, 76 milyon $ ihracata karşılık 42 milyon $ ithalat teşvik belgesi almış ki, bu da % 55 bağımlılığa karşılık geliyor.
Demir çelik sektörünün önemli kuruluşlarından İÇDAŞ, 199 milyon $ ihracata karşılık 153 milyon $ hurda demir ve cevher ithalatı için teşvik alıyor. Burada da bağımlılık % 77’ye ulaşmış…
İthalata bağımlı ihracatın, sanayi malları ile sınırlı kalmayıp, Türkiye’nin rekabet gücünün yüksek olduğu sanılan tarım, gıda, tekstil, konfeksiyon sektörlerine kadar uzandığı görülüyor.
Uçsuz bucaksız, verimli Anadolu toprakları boş dururken, daha ucuz olduğu için buğday ithal edip, una dönüştürüp ihraç etmek en bilinen, acı örneklerden…
Üretimde ithal girdi payının artması, özellikle döviz kurunun düşük seyrettiği 2003-2013 döneminde yoğunluk kazandı. Yerli olarak tedarik edilebilen birçok girdinin ithal edilmesi, bu süreçte daha karlı bulundu. Bu tercih, irili ufaklı birçok yerli tedarikçinin yok olma sürecini de tetiklemiş oldu maalesef. Bunun yanı sıra, sanayinin ithalata yüksek oranda bağımlılığı, dövizin 2018’de olduğu gibi hızla yükseldiği dönemlerde üretim maliyetlerimizin artmasına, rekabet gücümüzün de düşmesine sebep olmaktadır.
İthal girdi mallarının içeride üretilmesiyle sağlanacak ikame, uzun soluklu ve istikrarlı bir çabayı, sabrı, daha çok da, sanayiyi ihmal edip, inşaat ve benzeri sektörleri kollayan büyüme politikasının değiştirilmesini gerektiriyor.
Ülkemizin kalkınmasında ve küresel rekabet gücü kazanmasında sanayi politikalarının ve dolayısıyla sanayi sektörünün önemi büyüktür. Bu sektörler içerisinde özellikle imalat sanayi sektörü, refah seviyemizin önemli bir belirleyicisidir.
İmalat sanayinde kullanılan ürünleri ithal etmek, kısa vadede cazip olsa da, ülkemizdeki mevcut kaynakları belirli bir yatırım planı çerçevesinde organize ederek, yerli üretim oranlarının artırılması, özellikle otomotiv ve bağlantılı sektörlerde kullanılan kalıp, makine, teçhizat gibi stratejik öneme sahip ürünlerde yerli üretime dönülmesi, öncelikli devlet politikası olarak ele alınmalı ve devletin tüm ilgili kurumları tarafından da desteklenmelidir.
Bu dönüşüm sürecinde, eğer yerli ürün, eşdeğer ithal girdiden daha pahalıya üretiliyorsa, üretim, belli bir aşamaya kadar kamu tarafından teşvik edilmeli, teşviklerin de orta ve uzun vadeli maliyet ve kalite avantajları oluşturması hedeflenmelidir.
Biz kalıpçılar, küresel arenada mücadele etmeye devam edeceksek eğer, sıranın bir gün bize geleceği bilinciyle, her açıdan rekabetçi organizasyonlar haline dönüşmek durumundayız.
Ancak, stratejik öneme sahip, katma değer yaratan, kalıpçılık gibi imalat sektörleri, kararlı ve azimli bir şekilde, orta ve uzun vadeli politikalarla, devletin ilgili tüm kurumları tarafından desteklenmez ise, yeni DEVRİM hikayelerinin oluşması kaçınılmaz bir son olacaktır.
Kalıpçılık, havacılık, tarım veya hayvancılık, hiç fark etmez hangi sektör olursa olsun, her daim parolamız “Yerli üretim, güçlü TÜRKİYE” olmalıdır.
Değerli Kalıpçılar, Korona salgını, kalıpçılık sektörünün en önemli halkalarından biri olduğu otomotiv tedarik zincirinin çalışma şekliyle ilgili birç DEVAMI...
Değerli Dostlar, 2008 yılında yönetimine girdiğim ve 12 yıla yakın süredir büyük onur ve keyifle yürüttüğüm UKUB Başkanlığı görevimin sonuna g DEVAMI...
Değerli Kalıpçılar, Krizlere alışık olan bünyemiz, bu sefer bağışıklığımızın olmadığı yeni bir düşmanla savaşa girdi. COVID-19 salgını sanayiciler içi DEVAMI...
Değerli Kalıpçılar, Kalıpçılık sektörü açısından 2019 yılı mevcut durumun muhafaza edildiği bir dönem oldu. Genelde alışkın olduğumuz büyüme oranları b DEVAMI...
Değerli Sektör Mensupları, 19 Eylül tarihinde, dokuzuncusu düzenlenen, “Yerli Kalıp, Güçlü Sanayi” temalı Ulusal Kalıpçılık Zirvesi, Geb DEVAMI...
Değerli Kalıpçılar, UKUB Yönetimi olarak Türk Kalıp Endüstrisi’nin gelişimi adına nitelikli insan kaynağı ihtiyacını karşılamaya yönelik mesleki gelişim e DEVAMI...
Kriz var mı yok mu tartışmalarıyla geçen zorlu bir yılı daha geride bıraktık. 2008-2009 yıllarında yaşanan küresel krizde Türkiye ekonomisinin küçülme oranı %4 dolayı DEVAMI...
Değerli Kalıpçılar, Kriz var mı yok mu tartışmalarıyla geçen zorlu bir yılı daha geride bırakıyoruz. 2008 yılının sonlarına doğru, ABD konut piyasasında başlayan ve DEVAMI...
Değerli Kalıpçılar, 8. Ulusal Kalıpçılık Zirvesi’ni, 20 Eylül’de TOSB Workinn Otel’de gerçekleştirdik. Zirve’mize bu yıl, otom DEVAMI...
Değerli Dostlar, Yokuş inmeye, yokuş çıkmaya alışmış güzel ülkemiz yine inişli çıkışlı bir dönemden geçiyor. Hava değişiklikl DEVAMI...
Koca bir yılı daha geride bıraktık bırakıyoruz derken yeni yılın yoğun gündemiyle neredeyse ilk çeyreği de arkamızda bırakıyoruz. Her yeniliğin altında umut vardır, iyili DEVAMI...
Bu yıl 7.’si düzenlenecek Zirve’de, ziyaretçileri neler bekliyor? Her yıl düzenlediğimiz geleneksel hale gelen Ulusal Kalıpçılık Zirvesi’nin 7.’s DEVAMI...
Dünya kalıpçılık sanayi toplam cirosu 84 Milyar € civarındadır ve sektör her yıl %6 büyüme eğilimindedir. Türkiye’deki kalıpçılığın toplam cirosu 3 DEVAMI...
UKUB INTERMOLD 2016 JAPONYA İŞ GELİŞTİRME GEZİSİ Değerli Kalıpçılar, Geçtiğimiz Nisan ayında UKUB olarak yine oldukça verimli ve faydalı geç DEVAMI...
Değerli Kalıpçılar, Son çeyrek asırdır eğitim sistemimize yapılan yanlış müdahaleler, bugün Türk imalat sanayisinin büyümesi için en &cc DEVAMI...
Son yıllarda rekor seviyeye ulaşan büyüme hızımızın önümüzdeki yıl % 3-4 seviyelerinde gerçekleşmesi beklenmektedir. Ekonomik büyümenin yavaşlaması ile rek DEVAMI...
Değerli Kalıpçılar, Türkiye ekonomisi ihracata dayalı bir yapı içerisinde büyümeye devam ediyor. Her ne kadar 2011 yılı büyüme oranının altında DEVAMI...
Türk kalıpçılık endüstrisinin hızla yükselmesini sağlayacak büyük proje için UKUB olarak geri sayımı başlattık. Birliğimiz kurulduğundan beri k DEVAMI...
Son yıllarda sürekli dile getirdiğimiz, artık “önemli” olmaktan çıkıp “hayati” duruma geçen ara eleman sorunu ülkemiz üretim sanayisi i&cce DEVAMI...
Değerli Sanayicilerimiz, 2008 yılında büyük bir heyecanla UKUB Yönetimini üstlendiğimizde koyduğumuz ana hedef, UKUB’u ve Türk Kalıpçılık Sektörü DEVAMI...
Değerli Kalıp Sanayicileri, Seçimler ve türlü sıkıntılarla dolu bir yılı geride bıraktık, yeni umutlarla yeni bir yıla daha girdik. Ülkemizin eko DEVAMI...
Türkiye’nin ilk nanoteknoloji şirketi olan Nanografi Nano Teknoloji A.Ş. (Nanografi) ile Makine ve Kimya Endüstrisi A.Ş. (MKE)arasında Türkiye’nin savunma sanayisinin yerlileşme ve millileşme hedefine hizmet edecek DEVAMI...
Ulusal Kalıpçılık Zirvesi’nin on üçüncüsü, 10 Ekim 2024 tarihinde Ulusal Kalıp Üreticileri Birliği (UKUB) tarafından, “Yapay Zeka mı, Yapay İnsan mı?” temasıyla, Gebze Otomotiv Yan Sana DEVAMI...
Geçen 2 yıl içerisinde gelişen yeni teknolojileri ve pazarın dinamiklerini yakından tanıma fırsatı sunacak olan Maktek 2024 Fuarını bu anlamda oldukça önemli buluyoruz. Talaşlı ve talaşsız imalat sanayisinin DEVAMI...
Türkiye’nin önde gelen takım tezgahı tedarikçilerinden GNC Makina, MAKFED Türkiye Makina Federasyonu tarafından “Dayanıklılık ve Sürdürülebilirlik” temasıyla düzenlenen Makine Zirves DEVAMI...
Dünya devlerinin portföyündeki tüm araçların kabin, bagaj, tavan, kapı, çamurluk, şase gibi bütün sac aksamlarının kalıplarını ve seri imalatını yapan Sarıgözoğlu, bu kapsamlı üretim yeten DEVAMI...
V’Steels ve Primus Coating firmaları tarafından düzenlenen ‘Kalıplarda Çelik Seçimi ve PVD Kaplamalar’ semineri 23 Ekim 2024 tarihinde Eskişehir Sanayi Odası’ nda gerçekleşti. D DEVAMI...
DEVAMI...
Koç Topluluğu şirketlerinden Otokar, ticaretin yükünü hafifleten ATLAS kamyon ailesinin yeni üyesi, yüzde 100 elektrikli e-ATLAS’ın ilk satışını gerçekleştirdi. Bu satışla Otokar, Türkiye&rsqu DEVAMI...
Proemtia’nın 1. Yıl & Sektör Buluşması etkinliği kapsamında “Alüminyum & Demir Çelik Sektöründeki Gelişmeler ve Gelecek Beklentiler” paneli 2 Mayıs 2024 tarihinde İş Kuleleri İstanbul&rsquo DEVAMI...
9 - 12 Ekim 2024 tarihleri arasında BI-MU’nun 34. gerçekleşecek, işleme ve deformasyon takım tezgahları, robotlar, otomasyon, dijital ve katmanlı üretim, yardımcı teknolojiler ve kolaylaştırıcılar ana imalat endüstrisin DEVAMI...